Dünya Müslümanlarının çoğunluğuna hitâb eden ve büyük bir bölümünü hâkimiyeti altında bulunduran; Halifesi, kısmen de olsa şer’î anayasası olan Osmanlı imparatorluğunun çöküşü üzerinden yüz yıl geçti…
Bu süre içerisinde kurulan yeni sistem’in ürettiği politikalar; Reddi mîras diye tanımlanacak, geçmişe aid ne varsa, doğru yanlış tüm değerlerin reddi ve inkârı üzerine kuruldu…
Öncelikle Cihan harbinden, İstiklal savaşına kadar devam eden uzun savaş yıllarında; Din adamlarını, ulemâyı, mutasavvife’yi YOK saymak, savaş kaçkını gibi alçaltıcı bir karalama politikası güderek, resmi tarih kitaplarında yeni nesle yanlış bilgi vermek, kabul edilemeyecek bir iftirâ, aynı zamanda bir komplodur…
Aslâ unutulmaması gereken hakikatlerden birisi, savaş yıllarında, bu kahraman ümmet’in önderleri en ön saflarda Allah için savaşarak şehîd olmuşlardır… Bu tarihi gerçekler nasıl unutturulup, inkâr edilebilir?
Savaş sonrası bile, inkâr politikalarından en fazla nasibini alanlar, yine köklerini reddetme cüretinde bulunmayanlar olmuş ve sahiplenmeyi idam sehpalarında canları ile ödemişlerdir…
Kurtuluş savaşı esnasında kurulan Ankara hükümeti; İstanbul başta olmak üzere yurt içinde; Hilafet ve saltanat’ın kaldırılmaması için Ankara hükümetine yoğun baskılar yapmaya başlamış, bu baskılardan bunalan hükümet, daha Cumhuriyet kurulmadan ”İstiklal mahkemeleri” kanunu çıkararak, Hilafet ve saltanat’ın devamını isteyen Anadolu halkını susturmuştur...