Konya-Kayseri ve Sivas gibi önemli ilim merkezlerini bünyesinde barındıran, Selçuklular döneminde Kayseri; İslam dünyasındaki birçok zirve insana ev sahipliği yapmıştır.
Orta Asya ve Horasan’dan gelen mutasavvıflar, İspanya’dan gelen Muhyiddinî İbnî Arabî ve öğrencisi Sadrettin Konevi, Dâvud-ı Kayseri - Necmeddin DAYE ve özelikle Seyyid Burhaneddîn velî gibi mutasavvıflar Kayseri’de belirli süreler içinde kalmış, ilim ve irfanları ile şehre katkıları olmuştur.
Bu dönemin insanları sıkıntı ve çıkmazlara rağmen Avarif’ül maarif sahibi Şihabeddîn Sühreverdi, usulu aşere müellifi Necmeddin Kübra- Mirsad-ül İbad müellifi Necmeddin DAYE- Makalat sahibi Hacı Bektaşî velî’nin eserlerini inceleme ve bazılarıyla görüşme ve sohbetlerini dinleme fırsatı elde etmiştir.
Muhyiddinî İbnî Arabî’ni açtığı irfan yolu, üvey oğlu Sadreddin Konevî’nin eser ve faaliyetleri ile devam etmiştir…
Konevî ‘den feyz alan Davud-ı KAYSERİ ise ortaya koyduğu eserleri ile İslam dünyasında klasik eser sayılan Füsus şerhine imza atmıştır.
Moğol istilasına başkaldıran ve vatan savunmasında şehit düşen Seyyidüs-şüheda Necmeddin Kübra’nın Anadolu’ya ulaşan temsilcilerinden biri de Necmeddin DAYE’dir. KAYSERİ ve Sivas’ta bulunduğu dönemde kaleme aldığı Mirsad- ül İbad, tasavvufi düşüncenin vazgeçilmez eserlerinden birisidir.
Anadolu topraklarında iskân etmeye karar kılan Horasan erlerinden biri de Hacı Bektâş-ı veli’dir. Uzun yıllar Kayseri’de ikamet eden mübarek zat, ömrünün son demlerinde Kayseri’den hicret ederek medfun bulunduğu beldeye yerleşmiştir.