Anadolu’da özellikle Kayseri ve çevresini etki alanına alan tarikat ve teşkilatlardan biride Ahiliktir… Evhadûddin Kirmanî, Kirman Selçukluları Sultan’ı Turan Şah’ın oğludur. Turan Şah, tahtan indirilip öldürüldüğünde Kirmani 16 ya- şındaydı.
Evhadudî Kirmanî bu elim olay sonrası Bağdat’a gitmiş, orada kendisini yetiştirerek, sağlam bir ilmi kariyere ulaşıp, tasavvuf yoluna girmiştir.
34. Abbasi Halîfesi Nasır, Fûtûvvet teşkilatını kurmuş- tu.. Kirmanî, Halîfe Nasır’ın emrine girerek çeşitli ülkelere elçi olarak gitmiş, devletini temsil etmiştir.1205 yılında Anadolu içlerinde fûtûvvet teşkilatının kurulması için ‘Halî- fe’ tarafından görevlendirilmiştir.
Kendisine yüklenen bu sorumluluk bilinci ile Anadolu’ya gelmiş ve 13. asrın başında KAYSERİ Kirmani için merkez olmuştur. Özellikle I. Gıyasedden Keyhüsrev ve oğlu I. Alâeddin Keykubat döneminde, Selçuklu devletinin hima- yesinde İRŞAD faaliyetlerine hız verilmiştir…
Zaman içinde fütüvvet hareketi Ahilik olarak dönüşüme uğramış, Ahiyan-ı rum ve Baciyan-ı rum hareketinin fikir babası Kirmani olmuştur…
Dinî sohbetlerini sade duru bir Türkçe ile yapıp Kayseri halkının anlayacağı seviyedeki hitap tarzı ile fevkalâde be- nimsenmiş ve şehrimizde hüsn-û kabul görmüştür.
Konu başlığımız AHİLİK kelimesi ise Şeyh Kirmanî’den sonra öğrencisi Âhî Evran tarafından fütüvvet yeniden sistematize edilmiş ve ismiyle anılmaya başlanmıştır. Kı- saca bilgi verecek olursak;
Âhî Evran, 1171 yılında İran sınırı içinde, Van ilimizin Özalp ilçesine 60 km mesafede bulunan HOY kasabasında doğmuştur.
Anadolu ÂHÎLİK teşkilatının kurucusu ve otuz iki ticarî meslek dalının pirî kabul edilir.
Asıl ismi Mahmut b. Ahmet el Hoyi olup künyesi Ebul Hakayık’tır. Kendisine niçin ÂHÎ EVRAN denildiği konu- sunda bir fikir birliği yoktur.
İlk tahsilden sonra büyük âlim olan Fahreddîn Razî’ye öğrencilik yapmış, daha sonra Bağdat’a geçerek RÂZÎ’nin öğrencilerinden Evhâddin Kirmanî ile tanışmış, bağlılığı üs- tadı vefat edene kadar sürmüştür… Dini ilimde de birinci dereceden edindiği bilgi birikimine tasavvufi yapılanmayı da eklemiş ve günümüze kadar ismi unutulmamıştır.
İbn-i Sina- Sühreverdi ve hocası Fahreddîn Razî’nin eserlerini tetkik etmiş bunlardan bir kısmını Farsçaya çe- virmiştir. Kendisinin telif ettiği eser sayısı da yirmi civarın- dadır.
1204 yılında Sultan Gıyasaddîn Keyhüsrev Selçuklu yönetiminin başına geçince Abbasi Halifesi Nasır lî- dinillah’e elçi olarak Sadreddin Konevî’ nin babası Şeyh Mecdüddin İshak’ı Bağdat’a gönderir. Aynı yıl hac ibadetini îfa eden şeyh Anadolu’ya dönüşünde, Bağdat âlimlerini ül- kesine davet eder.
Evhauddin Kirmanî ile öğrencisi Ahi Evran gibi şeçkin şahsiyetler bu davet üzerine Anadolu’ya hicret kararı al- mışlardır.
Anadolu’ya kesin olarak yerleşme kararı alan Evhauddin Kirmanî ile birlikte Kayseri’de irşad çalışmaları- na başlamış, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Müslüman- ların teşkilatlanması ve birlik olma gereğini dile getirmişler- dir.
Şeyh Evhaüddin Kirmanı, (ö. 1237) Anadolu şehirlerini gezmiş, çoğunluk olarak Kayseri de ikamet etmiş ve bura- da evlenmiştir… Üstün gayretleri neticesi Kayseri halkının duygu ve düşüncesi , Dini duyarlılığı ve yaşam tarzı geliş- miştir.. Seyyid Burhaneddin veli öncesi Kayseri, tasavvufi ve kültürel yaşamında belirli bir alt yapıya sahip olmuştur…
Kirmanî’nin vefatı sonrası Kayseri ve civarında Ahilerin piri olarak şöhret bulan Ahi Evran’ın tesir sahası İç Anado- lu’yu aşmaya başlamıştır.
Kayseri’de deri atölyesi kurup, deri sektörünün büyü- mesi işçi ve ustaların çoğalması neticesi Kayseri’de bu- günkü Millet ve Yoğun burç arasındaki bölgeye debbağlar mahallesi denilmiştir.
Esnaf ve sanatkârlar arasındaki dini duyarlılığın artma- sı için sarf ettiği gayreti teşkilat olarak yürütmeye başladı…
Kayseri ve civar illerde, dışarıdan gelen konukları ağır- lama dinî toplantıları tertip etme gayesine yönelik her şe- hirde dergâhlar inşa edildi…
Selçuklu sultanlarının özellikle I. Âlaeddîn Keykubat’ın teşviki ile Kayseri’de sanayi sitesi oluşturarak imalatları tek çatı altında topladı. Bu çalışmalar neticesinde daha önce de belirttiğimiz gibi AHİ EVRAN otuz iki esnaf ve imalatçı- nın piri olarak çalışmalarına devam etti. AHİ EVRAN Sultan Alâeddin Keykubat’ın teşviki ile Kayseri’den Konya’ya göç etti…
Kayseri merkezli irşad ve esnaf yapılanmasını içeren faaliyetler Konya halkı nezdinde büyük takdir topladı.
Sultan I. . Âlaeddîn Keykubat’ın; ikinci eşinden olan oğlunu kendisinden sonra veliaht ilan edince, oluşan fitne neticesinde zehirlenerek şehid oldu…(1237) Selçuklu yönetimini ele geçiren oğul, II. Gıyaseddîn Keyhusrev’e ilk tepki Âhîlerden gelmiştir.
Ahilerin yeni yönetimi, kalleşçe uygulanan bir yöntemle ele geçirdiği için gayrî ahlâki ve meşru görmemeleri netice- sinde hoşnutsuzluk ve kısmı isyanlar artmaya başladı… . Âhî Evran ve yakın arkadaşları Konya’da tutuklandı ve beş yılı aşan bir tutukluluk hali yaşamış oldu.
İç Anadolu’da Babaîler diye adlandırılan Orta Asya inanç ritüellerini bünyesinde taşıyan ve ehlisünnet âlimleri tarafından sapkın olarak nitelendirilen savaşçı Türkmenleri de susturmak için Baba İlyas Horasanî tutuklandı ve yakın müridleri öldürüldü.
Bu olay neticesinde isyan eden Babaîler, Sultan’ın or- dusu ile 1242 yılında Kırşehir’in MALYA ovasında karşılaş- tılar. İki taraftan binlerce Anadolu evladı yok yere heder edildi. Sultan bu savaştan dolayı çok büyük can ve mal kaybına uğradı…
Selçuklu için bu olay felaket zincirinin ilk halkası oldu… Devlet isyanlar neticesinde zayıflama eğilimi gösterince Moğol tehlikesi Anadolu için kaçınılmaz olmuştur.
Bu elim olayın üzerinde henüz bir yıl geçmişken Ana- dolu içlerini istila niyeti olan Moğol ordularına karşı, Sultan II.Gıyasaddîn Keyhusrev, tedbirsiz, düşüncesiz ve zaman- sız bir şekilde seksen bin kişilik bir ordu ile Sivas’ın ZARA ilçesi yakınlarında bulunan Kösedağ mevkiinde savaşa girmiş ve ciddi bir savaş olmaksızın müthiş bir hezimete uğ- ramıştır. (29 Temmuz 1243)
Kösedağ yenilgisi, Anadolu Müslümanları için yüzelli yıl sürecek mihnet tarihinin başlangıcı olmuştur.
II.Gıyasaddîn Keyhusrev yenilgi üzerinden üç yıl geç- meden öldü… Selçuklu Devletini vekâleten Celaaleddin Karatay yürütmeye başladı…
İlk icraat olarak genel af çıkararak AHİ EVRAN ve ar- kadaşlarını ayrıca, diğer Türkmen gruplarını serbest bırak- tı.
Kayseri’yi istila eden Moğol güçlerini AHİ EVRAN tutuk- lu olduğu için yönetemedi…
Ölümünün son beş yılını Kırşehir’de geçirdi ve orada doksan üç yaşında vefat etti.
Âhîlik sadece esnaflar arasında değil toplumun diğer katmanlarında hüsnü kabul görmüştür…
Dönemin bürokratları kadı- müderris, bilgin ve esnaf ve eşraf bu yapılanmaya muhabbetle bakmaktaydı… Aynı zamanda tasavvufi düşünce olarak, Yesevilik ve Sühreverdiyye ekolü nün karışımı bir yapı Ahilik geleneği ile devam etmiştir.
İbn-i Batuta, Anadolu şehir ve kasabalarında ağırlandı- ğı âhî zaviyelerinden bahsederek şu tespit’ de bulunmak- tadır.
“… Âhîler Türklerin yerleştiği ve yaşadığı her yerde bu- lunmaktadır. Memleketlerine gelen, yabancı fakir ve garip- lerin her türlü sorunlarını giderip, onları korumakla kendile- rini yükümlü saymaktadırlar. “
Gündüz geçimlerini sağlayan Âhîler kazançlarının belli bir bölümünü Tekke’ye bağışlayarak, tekke ihtiyaçları bu ortak kasada toplanır ve ihtiyaç sahiplerinin her türlü gider- leri buradan temin edilirdi.
İbn-i Batuta, bu güzel hizmetlerden dolayı Anado- lu’nun”şeffaf bir diyar” olduğu hükmüne varmıştır.
Âhîler Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar İç Anadolu coğrafyasında adından söz ettirmiş ve bu toprakları düş- mana karşı korumuş, her türlü kötülük ve tehlikeye karşı da caydırıcı güç olmuştur.
Kösedağ yenilgisi ile birlikte Moğol akınları Kayseri’ye dayanmış çevre il ve kasabalar işgal edilmiş sıra Kayse- ri’ye geldiğinde devlet otoritesinin yardımı olmaksızın Kay- serili âhîler Moğol işgaline karşı kahramanca karşı koymuş ve Allah yolunda şahadeti seçmiştir.
Moğol ordusu Kayseri’de en şiddetli mukavemetle karşı karşıya kalmış, iç kaleye kadar her tarafı istila etmişlerdir..
İki haftadan fazla bir zaman diliminde şehri teslim et- meyen Âhîler karşısında Moğol ordusu ciddi kayıp ve mo- ralsizlik içinde Kayseri muhasarasından vazgeçme kararı aldığı gün Kayseri Subaşısı’nın (vergi memuru) ihanetine uğrayarak şehrin zayıf yerlerini Moğollara bildirmesi ile şe- hir tekrar kuşatılarak ele geçirilir.
Bu acı mağlubiyetten sonra Kayserili âhîlerinin topluca imha edildiği ve teşkilatın tamamen dağıtıldığı anlaşılmak- tadır.
Moğol istilası Kayseri’ye çok büyük bir bedel ödetmiş neredeyse tek canlı kalmayıncaya dek kıyıma uğratmıştır.
Şehirde kalan tüm ahali Meşhet ovasına götürülerek (yavuzlar-Yenişehir mahallesi arası veya bugünkü seyyid Burhaneddin mezarlığı civarında ) toplu olarak imha edil- miştir.
Kayseri de ortalama kırk yıl, Dini ve ekonomik hayatta belirleyici unsur olan Ahilik, şehir halkının meslek ahlakı ve meslek disiplini kazanmalarını sağlamış, Müslüman muha- cirler iş ve aş sahibi olmuşlardır… Yeni yurtlarına gelmiş hiçbir insan maddi ve manevi olarak yalnız bırakılmamış ve hayata adaptasyonu Ahiler tarafından sağlanmıştır…
Kayseri ve civarında tasavvufi akım ve öncülerini kısa- ca tanımlandıktan sonra Seyyid Burhaneddin Veli dönemi- ne kadar siyasi coğrafyadan bahsedelim: