Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerini yaşadığı artık belirgin olunca, devasa toprakların paylaşımı için yapılan kongreler, pazarlıklar netice vermeyince, Cihan harbi olarak tanımlanan, İslam dünyasının paylaşım savaşı başlamış oldu…
İşgal edilmesi gereken tek merkez, Osmanlı başkenti olacağına göre, yapılması gereken ilk işgal planı, basit bir operasyon ile savaş gemilerini boğazdan geçirip az bir zayiatla, pâyitaht’ı ele geçirmek olacaktı…
Bu planda tek engel Çanakkale boğazı görülüyordu… Boğaz ne kadar zahmetsiz geçilirse, pâyitaht o derece kolay elde edilecekti…
2 Ağustos 1914 yılında Osmanlı imparatorluğu genel seferberlik ilan ederek, artık dönülmesi imkânsız olan bir yola girilmiş olundu… Ülke sathında askerî hazırlıklara başlandı, 11 Kasım’da, Osmanlı sultanı; HALİFE sıfatı ile CİHAD-I EKBER ilanı yaptı…
Eserin konusu, bizim de yetki alanımız olmamasına rağmen, her zerresinden hüzün fışkıran Cihan savaşı ile giriş yapmamızın nedeni;
Devrim sonrası medreselerin kapatılması halk nezdinde ciddi bir hayal kırıklığı oluşturup tepkiler meydana gelince, bahane olarak; Medrese mensuplarının, savaş’a katılmadığı, asker kaçağı olduğu, çağın gerisinde kaldığı gibi akıl almaz gerekçeler ileri sürülerek halk nezdinde medreselerin itibarı sıfırlanmak istenmekteydi.
Gerçekler ise bu iddiaların tam tersini belgeler halinde beyan etmektedir.
Medrese ve tekke’lerin, Çanakkale ve İstiklal savaşlarında boşaldığı, Öğretmen- öğrenci ve tekke mensuplarının tamamının cephelere koştuğu, Okul yoklama defterleri ile sabittir…
Seferberlik ilanı ile birlikte, ilk etapta müftü ve imamlar muhtelif birliklere tayin edilmiş, cepheye ulaşan askerlerimizi, karşılama ve savaşa hazırlama görevi bizzat DİN adamlarına verilmiştir…
Cephede askerlerimiz ile birlikte savaşan Din adamlarımız, tasavvuf ehli dervişlerimiz, manevî atmosferin oluşmasında üstün gayret göstermişlerdir… Şehadet kavramının yüceliği, Cihâd’ın farzıyyeti ve yükümlülük altında savaşma gerekliliği zafer için yegâne güç olmuştur…
Bu nedenle savaş zamanı DİN ADAMI kisvesine giren bazı liderler, savaş sonu fötr şapka altında Müslümanlara her türlü ihaneti reva görmüşlerdir…
İşgal kuvvetleri komutan ve askerlerinin yazmış olduğu muhtelif günlük ve anı kitaplarında, Müslüman DİN adamlarının savaş esnasında, askerimize aşıladığı iman gücünü itiraf etmeden geçememişler ve takdirle anarak, yazılı belge haline getirmişlerdir.
Çanakkale boğazını geçilmez kılan CİHAD ruhu sayesinde işgal; Anadolu topraklarına sirayet edememiş ancak bedeli ağır olan bir imtihanla karşı karşıya kalınmıştır…
Cihan savaşı; İslam topraklarından CİHAD’a koşan her ırk ve renk’ten yüz binlerce gencimizin şehadeti ile çok ağır bir genç nesil kaybına neden olmuştur…
Cihad ruhu ile Çanakkale’ye koşan Medrese ve tekke mensupları, geride bıraktıkları şehir ve köylerinde cenaze kaldıracak kimse bırakmadıkları için vukû bulan cenazeleri o yörenin yaşlı hanımları kaldırmışlardır…
Bu olay bir hikâye değil bizzat yaşamın tâ kendisidir…
Çanakkale’de şehit olan askerlerimizin belli bir kısmı eğitimli insanlardı… Muhtelif medreselere mensup, öğretmen ve öğrencilerin şehadeti nedeniyle bu savaşa, MEDRESELİLER SAVAŞI adı verilmiştir…
Çanakkale ve akabinde istiklal savaşının tüm cephelerinde, Cübbe ve sarıklarını çıkarıp CİHAD’a koşan bu güzîde şehitlerimizin boşluğu doldurulamamış, ilerleyen yıllarda DİN ADAMI eksikliği hayat’ın her safhasında ciddi aksaklıklara neden olmuştur…
Çanakkale savaşından hemen sonra işgal edilen Anadolu topraklarında İstiklal savaşını başlatan yine DİN adamlarıdır…
2 Ağustos 1914 yılında İslam topraklarına düşen savaş ateşi, 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması ile resmen son bulmuştur…
9 yıl süren savaş yıllarında, başlangıçtan sonuna kadar, Din adamları hep ön safta, şehrin eşrafı ile birlikte, halk ile iç içe mücadele etmişlerdir. Bu hakikati görmezden gelmek veya unutturmak sadece düşmanlık alametidir…
İslam’a ve dolayısı ile din adamlarına karşı başlatılan ideolojik husumet yeni kurulan rejimde gün yüzüne çıkmış ve İslamcılar asla yönetim erkinde söz sahibi olamamıştır…
İslam kimliği taşıyan bürokratlar bile, yeni rejimde istihdam edilmemiş ancak savaş kaçkını, Hilafet ve saltanat karşıtı, çift kimlik ve çifte inanca sahip kesim, sistem kurucusu veya aktörleri olmuştur…