Mehmet Hüsrevoglu:   "KUR’AN DA ZİKİR VE DUALAR" Kitabı Sayfa İçeriği

Mehmet Hüsrevoglu

Bu Sayfayı Paylaş; Bu sayfa 1193 Kez görüntülendi.

GİRİŞ

Müminlerin her iki dünyada kurtuluşu, yüce Mevlâ’nın güzel ismini zikrederek, vakitlerini değerlendirmesi ile meydana gelir.

Zikrullahın dil ve kalb’te oluşan lezzetini tarif etmek güçtür… Kalb, zikrullaha alışır, zikir kalbin bir melekesi haline gelirse doğal olarak beden ve ruh, ilahi emirlere kucak açar..

Kalb zikrullahın oluşturduğu ritm ile bedene güzel kokular yayar ve zikrullah’ın nûru ile aydınlanır.

Zikrullaha devam eden mü’min, vücud âzalarında bir lezzet kendisinde bir sıcaklık hisseder ve etrafında saygı ve bağlılık halkası oluşur…

İbadetler kolay gelir… Sözlerinde doğruluk, içinde muhabbet dış görünüşünde ise güzel ahlak tecelli eder. Ölüm döşeğinde kelime-i tevhid ile şereflenir…

Tüm zerresi ile zikrullaha alışmış ve bir an olsun zikrullahtan gafil olmayan mü’min, Kur’an-ı Kerim’de tanımı yapılan “şecer-i musa“ gibi (Kasas, 30) vücudunun tüm azaları Allah… Allah… Allah… diye zikreder…

Bu hali kimse duymaz ve anlamaz… Hatta iyi amellerin yazıcısı melekler bile bu hale şahit olamazlar.

Bu hal; zikreden ile zikredilen arasındaki aşkın neticesidir…

Seven, sevdiği ile toplum içinde, kalabalıklar arasında baş başadır…

Zikrullah’ın artması ile oluşan tesirler belirginleşir… Ağlamaz olan gözlerden yaş akar… Gönüller geçmiş kusurların pişmanlığı ile inler…

Başka insanların kalbinde etkilenme başlar… Yaratan’dan gelene razı olma, yaratılanı hoş görme özelliği belirir… Sözlerinde doğruluk, fiziki duruşunda iyi ahlak ve güzellik açığa çıkar…

Rüyalar farklı olur… Allah Resulü sav efendimizin nur yüzü aynen görünür… Kâbe-i Muazzama, Kur’an-ı Kerim, cami ve mescitler, Allah dostu güzel insanlar rüyalarda sıkça görülmeye başlanır…

Zikrullaha devam eden bir müminin, vücudu sıhhat, kalbi huzur bulur… Dünya işlerinde küçük sebeplere el atmakla, büyük işleri kolayca başarır. İşlerinde muvaffak olur.

Zikrin hakikati; Allah’tan başkasını tamamen unutmaktır. Zikrin hedefi Allah cc. olduğu gibi, zikredende ancak kendisidir. Ancak ve ancak o zatını zikrettirebilir.

Mahlûkatın haddine mi düşmüştür ki ondan izinsiz zikir gerçekleşebilsin.

Allah. c.c. ancak kendi sıfatı ile vasıflanmasına memur kıldığı kuluna, kendisini zikretmesini emretmiştir. Yaratılan her varlık kendi rızkı karşılığında o sonsuz zikrullah denizinden kısmetine düşeni alır.

Zikrin asıl tesiri ve gayesi, yüce yaratıcının güzel isimlerini (Esmaü’l-Hüsna) özellikle zat ismi olan Allah adını, gönülde sürekli olarak gizli ve açık olarak anmaktır.

Bu gaye elde edilince, Kur’an okumak ve dinlemek, ayetlerin anlamlarından oluşan his ve tecelliler değişik tat verir.

Zikrullah ile ilahi muhabbet doğar. İbadetlerin lezzeti duyulur… Dini inanç kuvvetlenir…

Farz ölçüler ve sünnetler arasında açık bir fark görülür…

Namaz kılarken; Ayakta, rukûda ve secdede değişik feyiz ve tad oluşur… Ayetler okunurken titreyiş-huşû ve haz alınır… İlahî muhabbet doğar…

Zikrullah’a devam ile şer-i hükümler kolaylık kazanır. Mübah olan işler yapıldığında bir hafiflik, mekruh bir davranışta ağırlık hissedilir.

HaramHelal, emir ve yasaklar, açık ve net bir hale gelir. Orta yol aranmaz… Zikrullah ile taklitçilikten vicdaniliğe geçiş sağlanmış olur.

Zikrullah velayetin sancağıdır. Zikirde muvaffak olan mü’mine, velilik sancağı verilir.

Zaman içinde başarılı olamayan veya zikir’de tembellik yapanlardan bu sancak geri alınır.

ZİKRULLAH sadece bu ümmete NASÎB olan bir özelliktir.

Zikrullah kul ile Allah arasındaki engelleri kaldıran, insanı; Zihnî bedenî ve akli dağınıklıktan kurtararak Allaha kavuşturan bir ibadettir.

İbadet; Kul borcu olduğu için, borç ödemede Allah ile kul arasında hukuk vardır…

Zikrullah, seven ve sevilen arasında cereyan eden bir serenat olduğu için hukuk işlemez… Âşık’ın yakarışı, tüm perdeleri ve resmiyeti ortadan kaldırır…

“ Zikirle Allah arasında perde yoktur“ (Tirmizi ) Hadisi şerifi, zikrullahın insanı nereye ulaştıracağının apaçık delilidir…

Allah (cc) “Hiçbir kulun göğsünde iki kalp yaratmadığını…” (Ahzab, 4) belirtmektedir.

Bu ayeti kerimeden, aynı anda tek şeyle meşgul olunabileceği anlaşılmaktadır… Açıkçası insan, bir koltukta iki karpuz taşıma hünerinden yoksundur.

Zikrullah; dünyevi iş ve meşgaleler arasında sıkışıp kalan, hakkı hatırlatma ve onları dünyevi ilgiden sıyırarak Allah ile buluşturmanın bir ifadesidir.

Aynı anda iki sultana kulluk edilmez.

Zikir kalbin yönelişini, dünyevi oluşumlardan Allaha yönelten bir ibadettir.

Zikir, sözlü ve zihni bir uyarı ile insanı kendine getiren, aklını başına almasını tenbihleyen, Allah’ı hatırlatan bir faaliyettir.

Zikrullah, Müslüman’ı “ Her an Allah’ı yanı başında hissediyor ve onu görüyormuş gibi yaşamak” demek olan İHSAN mertebesine yükselten bir vasıtadır.

Zikrullah, akıl sahibi ve buluğa ermiş her Müslüman üzerine farz olan bir ibadettir.

Her farz ibadetin bir sınırı olmasına rağmen zikrullahta sınır yoktur.