Zikrin çeÅŸitli tariflerini yaptıktan sonra, Kur’an-ı Kerim’de zikir kelimesine 250’den fazla ayette yer verilmiÅŸ, 18 ayrı yerde kullanılmıştır. Bunlar:
60 âyet zikir,
36 âyet hatırlamak,
34 âyet öÄŸüt,
38 âyet düÅŸünmek, 14 âyet akıl sahibi, 13 âyet Kur’an-kitap,
12 âyet nasihat,
6 âyet ibret,
Anlamlarında kullanılmıştır. Bunun haricinde; Namaz, tekbir, tehlil, ibadet, ÅŸükür, ihtar, duyuru, tevbe ve Resul anlamlarına da kullanılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in zikir olarak tanıtılması iki manaya iÅŸaret eder;
Kur’an-ı Kerim, her mertebe de insan için en geçerli ve yegâne tesir gücüne sahip bir zikir’dir…
Kur’an-ı Kerim; Resulleri de zikir olarak tanıtmaktadır… Nebî hem zikirdir hem de zikir yolu ile eÄŸiten, zikir eÄŸitimi ile öÄŸreten ve kavratan bir öÄŸretmendir…
Ayeti bu konu için delildir…
Kur’an-ı Kerimden sonra te’sir gücü yüksek zikir kümeleri, Nebî sav efendimizin öÄŸrettiÄŸi tesbihat ve zikir çeÅŸitleridir…
Resulullah sav efendimizin mübarek dudaklarından dökülen zikir, tesbihat, dua örnekleri, mü’minlerin takip edeceÄŸi en emin zikir kümeleridir…
Talak suresi 10 ve 11. Ayetleri de bu konu için delil-
dir.
Nebi sav efendimizin zikir konusunda, mü’minleri
uyaran ve teÅŸvik eden pek çok hadis-i ÅŸerifleri mevcuttur. Seçkin Hadis kitaplarının ÅŸu bölümlerinden istifade edilerek aktarım yapılmıştır:
BUHARİ: Kitab’ül Ezan---Kitab-ül kusuf—Kitab-ül Buyu’—Kitab-ül edeb—Kitab-üd Da’vâat…
MÜSLİM: Kitab-ül Cuma – Kitab-ül Mesacid— Kitab-üt Taharet-Zikir
TİRMİZİ: ZühtKıyamet -Hacc – Daa’vat-
NESEÎ: Kitab-ül iftitah – Kitab-ül tadbîk – Kitab-ül îdeyn – Kitab-ül istiâze – Kitab-ül Cenaiz – Kitab-ül Cihad
İBN-İ MÂCE: Kitab-üt TaharetKitâb-üz Zühd DARİMİ: Kitab-ül Menasik
EBÛ DAVUD: Kitab-ül Cihad AHMED B. HANBEL: 2. Cild
Allah kullarına farz kıldığı ibadetlerin hepsinde bir ölçü ve sınır belirtmiÅŸ bazı ibadetlerin özür halinde ertelenebileceÄŸini açıklamıştır. Ancak zikrullah’tan geri kalmayıp, terk etmeye asla izin verilmemiÅŸtir.
Gecede, gündüzde, ayakta, oturarak, çarşıda gizli veya açıkta, abdestli veya abdestsiz, her durumda zikrullah’ın devamlılığı emredilmiÅŸtir.
Zikrullah icrasında, tanınmış olan her türlü serbestlikten dolayı Kur’an-ı kerim, fert ve toplulukları sık sık Allah’ı zikretmeye davet etmiÅŸtir.
Bu konu ile ilgili ayeti kerimeler şunlardır:
Mü’min birey, Allah’ı zikrettiÄŸi zaman, yüce yaratıcı bu zikre karşılık vererek, onları daima zikrullah’a teÅŸvik etmekte ve karşılık olarak nelere kavuÅŸacağımızı ÅŸu ÅŸekilde açıklamaktadır:
Beni dost edinin ki bende sizi dost edineyim…”
Kulların zikrullah’a devam karşılığında, Allah’ında kullarını zikretmesi, kelimelerin tanımlayamayacağı bir ikramdır…
Hiçbir etken ve edilgen unsurlara dayanmaksızın sadece Allah’ın yüce zatından kaynaklanan sonsuz bir cömertliktir..
Allah’ın “ Beni zikredin…” âyet-i kerimesi ile kullarına hitâbı, kelâm’ı ezelî dir… Allah c.c. ilm-i ezelî’de, kullarını zikrettiÄŸi için, Kulları da Allah’ı zikretmektedir…
Allah’ı zikredenler, ezel’de zikre muhatab olanlar-
dır...
Resulullah sav efendimiz;“Allah’ın bir kula kendisini zikrettirmesi bir nimettir. Bu nimetin ÅŸükrünü yerine getiriniz“ Buyurmaktadır.
Bu hadisi ÅŸerif ışığında düÅŸünüldüÄŸünde, Allah’ın kullarına baÅŸlangıç ve bitiÅŸ ile sona eren iki önemli emri olduÄŸu görülür… Bunlar zikir ve ÅŸükür kavramlarıdır.
Mü’minler, “beni zikrediniz.“ emri karşısında, aciz bir varlık olduÄŸunu düÅŸünerek öncelikle günde beÅŸ vakit namaz’da dile getirdiÄŸi , “ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.“ ayeti kerimesini düÅŸünüp öncelikle zikrullaha devam edip, sonrada ÅŸükredecektir.
ÅžÜKÜR; Allah’ın bize vermiÅŸ olduÄŸu yaÅŸam, saÄŸlık gibi akla gelebilecek nimetler karşısında veya sıkıntılı zor günlerde umulmadık sebepler yaratarak darda bırakmayan yaratana teÅŸekkür etmek, yüceliÄŸini dile getirmektir…
Bu tarifin karşılığı Fatiha suresi birinci ayeti olarak düÅŸünüldüÄŸünde dilimizden eksik etmeyeceÄŸimiz zikir, “Elhamdülillahi Rabbil âlemin” olmalıdır.
Åžükür iki ana baÅŸlık altında incelenebilir:
Ayeti kerimede “nankörlük etmeyin“ uyarısı, zikir ve ÅŸükür eksikliÄŸinin karşılığıdır. Zikrullah’ı ve ÅŸükür’ü unutan veya yeterince yerine getiremeyenlerin varabileceÄŸi son noktaya iÅŸaret edilmektedir… Kutsi hadis-i ÅŸerifte ;
“Ey ÂdemoÄŸlu! Sen beni kendi nefsinde zikredersen bende seni kendi nefsimde zikrederim.
28
Sen beni topluluk içinde zikredersen, bende seni melekler ortamında zikrederim.
Sen bana bir karış yaklaşırsan, ben de sana bir adım yaklaşırım.
Sen bana yürüyerek gelirsen, bende sana koÅŸarak varırım“ buyurulmaktadır. ( Müslim)
İsmail Hakkı Bursevi, bu ayeti izah ederken, Nebî sav efendimiz’in ÅŸu hadisi ÅŸerîf’ine dikkat çekmektedir:
“Kim Allah’a itaat ederse, Allah’ı zikretmiÅŸtir. Her ne kadar namaz, oruç ve diÄŸer ibadetleri kusurlu olsa bile, kim Allah’a âsi olursa Allah’ı unutmuÅŸ olur. Her ne kadar namaz, oruç ve ibadetleri tam olsa bile“ (R.Beyan )
DiÄŸer hadisi ÅŸeriflerde ÅŸöyle buyrulmaktadır: “Allah’a en sevgili olan amel lisanında zikrullahtan
bir eser olduÄŸu halde ölmendir.“
“Her ÅŸeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası ise zikrullahtır. Allah’ın azabından kurtaracak zikrullahtan daha güzel bir ÅŸey yoktur.“(K. Ummal )
“Allah’ı zikredenle, zikretmeyen arasındaki fark, ölü ile diri arasındaki fark gibidir.“ (T. Sarih)
Ayrıca kudsî Hadis’te cenab-ı Allah ÅŸöyle buyuru-
yor:
“Ey âdemoÄŸlu; beni zikrettikçe ÅŸükrünü ifa etmiÅŸ,
beni unuttukça, hakkımı unutmuÅŸ olursun…” (C. SaÄŸir, )
Zikrullah sadece Muhammed ümmetine nasib kılınan bir özelliktir.
DiÄŸer geçmiÅŸ ümmetlere Kur’an-ı Kerim’de “size verdiÄŸim nimetleri yâd edin “buyrulduÄŸu halde, ümmet-i Muhammed’e “siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim” ayeti kerimesi ile hitab edilmiÅŸ olup, mü’minler nimeti veren yüce Zât’ı zikretmekle ÅŸereflendirilmiÅŸtir…
Åžeyh Necmeddin Dâye; konumuz ile ayeti, tasavvuf penceresinden ÅŸöyle görerek tefsir ediyor:
“Herhangi bir mümin kul’un Allah’ı zikretmesi, Allah’ın o kul’u zikretmesinin neticesidir iki ÅŸekilde olur:
“ Radıyallahü anhüm…” Ayeti kerimesinde öncelik yine Allah’tan gelmektedir… Allah o müminlerden razı olduÄŸunu beyan ediyor akabinde onlarda Allah’tan razı olduklarını haykırıyorlar…
“Yuhibbûnehum ve yühibbûnehû…” ayeti kerimesinde olduÄŸu gibi…
Necmuddîn Dâye’ye göre zikrullahın altı mertebesi vardır;
Ahzab Sûresi, 41-42. ayetler:
Zikrullah; Kalbin o yüce kelime ile teması, yaklaÅŸması ve onu unutmamasıdır yoksa kuru kuruya dilin harekete geçmesi ve ÅŸuursuzca bir kelimenin tekrarı zikir deÄŸildir.
Huzurlu bir yaÅŸamı arzu eden mümin, bu arzusuna ancak sürekli zikrullah ile kavuÅŸabilir… Özel kimlik sahibi olmak için istenen tek ÅŸart tüm vakitlerde Allah’ı unutmamaktır.
Zikir, kulun Allah’ı düÅŸündüÄŸü ve kalben onunla barışık olduÄŸu tüm zamanları kapsar… Bu birlikteliÄŸin kanıtı ister dil ile ister kalben beraberliÄŸi sürdürmektir…
Huzurlu bir yaÅŸam sürmenin sırrı, kalbin Allah’a baÄŸlanıp zikrullah ile birleÅŸmesidir… Zikirle kaynaÅŸan bir yaÅŸam biçiminde sıkıntı ve ızdırab olmaz… Tanımı yapılan bu tür kalbe, kalb-i selîm denilmektedir.
Zikrullah’ın diÄŸer farzlar gibi belli bir sınırı yoktur. Bu nedenle zikrullah’ı terk etmekten dolayı kabul edilebilecek bir özür ileri sürülemez.
Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de, zikrullah icrası için belirli zaman dilimi tavsiye ediyor. Bilhassa sabah ve akÅŸam vakitlerinde kalbin Allah’a yaklaÅŸmasına vesile olan etken ve özellikler olduÄŸu beyan ediliyor.
Bu tavsiye çerçevesinde özellikle tesbihat, zikirlerin temeli ve baÅŸlangıcı sayılmış, sabah ve akÅŸam ise meÅŸhur vakitlerden kabul edilmiÅŸtir.
İsmail Hakkı Bursevî bu ayeti açıklarken zikreden bireyleri, zikirlerine göre ÅŸöyle ayırmıştır:
“Bazı kimseler Allah’ı, eserini hatırlamadan, düÅŸünmeden sırlarını görmeden, lisan ile zikrederler…
Bu faaliyetin sevap yoÄŸunluÄŸu düÅŸüktür…
Bazıları zikredileni düÅŸünür eserlerini kavramaya çalışarak diliyle zikrullaha devam eder. Ancak Allah ile kurulan baÄŸda derinlikli bir yakınlık veya Allah ile bütünleÅŸme eksik olduÄŸundan bu zikir öncekine göre daha makbuldur.
Bazıları, Lisan – Akıl – Kalb – Ruh ve Sırr ile zikrederler… Bu tarz; Mukarrebun olanlara, Peygamberlere, Enbiyalara, kâmil velî’lere hastır ve makbul olan zikrullah’ın ta kendisidir…
Zikrullah’ın artırımı ile yukarda belirtilen en alt dereceden en tepe nokta olan sırr makamına kadar ulaşılır… Bu makam artık velilik makamıdır.
Bazı müfessirler, “Allah’ı çok zikredin“ ayet-i kerimesinden murad, Allah’ı sevmeye iÅŸarettir. DemiÅŸlerdir.
Resulü Ekrem sav efendimiz “kiÅŸi sevdiÄŸiyle beraberdir“ buyurmuÅŸlardır. (Ruhul Beyan)
Muhyiddin ibn-i Arabî, “Allah’ı çok zikrediniz” ayeti kerimesini tefsir ederken:
“ Nefis makamında dilimizle-Kalb makamında huzurla-Sır makamında yakarışla-Ruh makamında, tevhidin tam olarak kalb’te kökleÅŸmesiyle (müÅŸahede)— Havf makamında ise Allaha kavuÅŸmak arzusu ile (vuslat) -Zât makamında ise Allah aÅŸkı ile yanarak (fenafillâh) zikredenlerden olunuz.“ İfadesini kullanmaktadır…
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikrediniz“ ayeti kerimesi yaÅŸam ve ibadet ortamında, zikirsiz bir an bile düÅŸünülemeyeceÄŸinin bir iÅŸaretidir.
Tüm ibadetler zikrullah ile baÅŸlar. Zikirle baÅŸlamayan ibadet türü yoktur. Hatta yemek yeme düzeni bile zikir ve ÅŸükür arasında kurgulanmıştır.
Namaza Allah’ı zikrederek baÅŸlıyor, daha sonra selam vererek tamamlıyoruz.
Oruca Allah’ın adıyla baÅŸlıyor ve onu zikrederek açıyoruz.
Allah’ın adı anılmayan kesimler ve kurbanların eti yenilmez.
Hacc’ta “lebbeyk“ “lebbeyk“ diyerek Allah’a olan yakınlığımızı ve teslimiyetimizi ilan ediyoruz.
Resulü Ekrem sav efendimiz;
“Allah’ı zikreden bir kimse ile gaflete dalıp zamanını boÅŸ geçiren, Allah’ı unutan kimsenin farkı diri ile ölü arasındaki fark gibidir“buyurmuÅŸlardır. (Buhari)
Zikrullah ile meÅŸgul olmayan kalbin durumu cansız bedenle eÅŸ deÄŸerdedir. Bu hadisi ÅŸeriften çıkardığımız sonuç ÅŸudur:
Zikrullaha devam eden ve zikir üzere vefat insan, diri hükmündedir.