Yaşam için gerekli olan asgari ihtiyaçlar diye tarif edilebilir. Nafaka hükmen bir vecibedir. Nafakanın sebe- bi evlilikle oluşan yakınlık ve mülkten ibarettir.
Nafaka sözlük anlamı olarak sarf etmek manasına gelir. Bir erkeğin eşi ve çocukları için yapmış olduğu harcama bir anlamda nafakadır.
İslam Hukukunda erkek, eşinin ve çocuklarının yi- yecek-giyecek-mesken ihtiyaçlarını karşılamak zorunda- dır. Nafakası karşılanmayan kadın, müracaatı halinde mahkeme tarafından koruma altına alınır ve erkeğe sert müeyyideler getirilir. Bu müeyyide ihtar-tutukluluk- malının satılıp nafaka borcunun ödenmesine kadar gider.
Bu vecibenin şer’i hikmeti ise, iyilik ve yardımlaş- maya hukuki bir mahiyet vermek, aralarında hususi bir alaka bulunan bir kısım şahısların ihtiyaçlarını gidermek ve onları muhtaç bırakmamaktır.
Fakir veya zengin olsun, bir erkek eşinin ihtiyaçla- rını temin etmekle yükümlüdür. Aynı zamanda baba, ço- cuğuna karşı da ekonomik olarak sorumludur. Çocuğun tüm ihtiyaçlarını baba karşılar.
Baba, fakir olan erkek çocuğunun buluğ çağına ge- lene kadar tüm ihtiyaçlarını giderir. Eğer çocuk öğrenci ise eğitim sona erene kadar tüm ihtiyaç ve masraflar baba tarafından karşılanır.
Kız çocuğu ise, eğitim sonrası yuva kurana kadar her türlü mali sorumluluk babasına aittir.
Bir kadının; elbise-ev ve diğer lüzumlu ihtiyaçları yalnızca eşi tarafından karşılanır. Bu konuda din ayrımı gözetilmez.
Kadın tüketim konusunda titiz olmalı. Gıda ve elbi- se gibi ihtiyaçlarda aşırıya kaçmamalıdır. Kadın zengin olsa bile yine ihtiyaçları eşi tarafından karşılanır.
Eşlerin kalabilecekleri ev, can ve mal emniyetini sağlayan, komşuluk ilişkileri iyi olan bir semt’te olmalı- dır. Aynı zamanda eşlerin sosyal ve ekonomik statüleri gereği, oturdukları mahalle arasında tezat olmamalıdır.
Dini ve dünyevi meselelerde, paylaşım kaygısı çekmeyen, aile huzursuzluğunda, gerektiği an hakemlik yapmayan, Salih komşuları bulunmayan bir mesken, di- nimizce tavsiye edilmemiştir. Eşler, daha huzurlu bir semte ve komşuluk ilişkisi gelişmiş meskenleri seçmekle yükümlüdür.
Eşlerin meskeninde, kadının rızası olmaksızın erkek tarafının akrabaları ikamet edemez.
Erkeğin daha önceki eşinden, buluğa ermemiş ço- cukları varsa beraber barınmak zorunluluğu vardır.
Kadının akrabalarından biri veya eski eşinden olan çocuk, eşinin izni olmaksızın aynı evde ikamet edemez… Eşlerden, kadının mülkü olan evde taraflar ikamet ediyorsa, erkek eşine ev kirası verir. Talep varsa kira ücretinden kaçamaz.
Bir kadının, eşinden nafaka alabilmesi için öncelik- le sahih bir nikâhla, evlilik akdinin yapılmış olması aynı zamanda cinsel birleşmenin oluşması gerekmektedir.
Bu şartlar dâhilinde, eşler arasında antlaşma ile ve- ya hâkime müracaatla, hâkimin vereceği karar neticesi nafaka takdir edilir.
İslam Hukuku kadını; her türlü ihtimal dâhilinde korumayı öncelik olarak görmüştür.
Erkek birden fazla evlilik yaptığında, ayrı ev açtığı eşini ihmal edemez. Çağın gerektirdiği asgari nafakayı eşler için teminle mükelleftir.
Eşlerin güzel bir yaşam için birlik ve beraberlikleri, nafaka temini için alacakları tedbirlere bağlıdır.
Erkek eşi veya eşleri için, nafaka temini ile mükelleftir.
Aksi bir keyfiyet sezilirse, talep edildiğinde nafaka hâkim kararı ile belli bir düzen ve meblağa bağlanır. Tes- cil edilir.
Nafaka takdirine, eşlerin ekonomik ve sosyal du- rumları dikkate alınır. Ailenin konumuna göre nafaka tespiti yapılır.
Erkek fakir olsa bile, kazanmaya güç yetirdiği dö- nemlerde, eşi ile birlikte bir aile bütçesi oluşturmalıdır. Fakirlikten dolayı eşler dirençli olmalıdır.
Nafaka vermeye aciz olan bir erkeğin bu nedenle nikâhı fesih olunamaz. Ancak bu konuda kötü niyet varsa bazı şartlar dâhilinde hâkim nikâhı feshedebilir.
Bir kimse, eşine nafaka bırakmaksızın onu terk etse veya gurbete gidip uzun süre gelmese, kadın, hâkime mü- racaat, ederek nafaka temini talebinde bulunur.
Osmanlı dönemine ait nafaka davasına ait bol mik- tarda mahkeme kararları vardır. Örneğin Edirne mahke- mesi Rumi 1337 tarihli kararında, dört yıldır eve gelme- yen, muhtemelen kayıp olan erkek aleyhine dava açan bayanı haklı bularak, nafaka tespiti yapmıştır. Kocası, hapiste, savaşta veya fakirlikten dolayı eve uğramayan erkek için, nafaka davaları süregelmiştir…
Hâkim, kocasının mevcut malından harcama yetki- sini eşine verir. Mal yoksa kocası adına borçlanabilir, tahsilât yapabilir.
Nafaka temininden dolayı yaşanan sıkıntıdan dola- yı, erkeğin gıyabında nikâh fesih olunmaz.
Nikâh en büyük nimetlerden biridir. Taraflar ara- sında daimi bir bağ, hayırlı nesillerin oluşacağı bir tarla- dır. Bu nedenle geçici nafaka temininden kaynaklanan sı- kıntılı günlerde, taraflar birbirlerinden kopmamalı, ta- hammül göstermelidirler…
Bir erkek; mehir ve nafaka gibi evliliğin iki önemli şartını yerine getiremeyeceğini bilerek evlilik yapmışsa, bu davranış haramdır. Güzel ahlak sahipleri bu konuda hazırlık yaparak evlenirler.
Eşinin yaşam koşullarını düşünmeyen, aile hayatını hafife alan, evine uğramayan ve nafaka temininde kötü niyete sahip olan bir erkek, sorumluluk sahibi olamadığı için karısına nikâh fesih etme hakkı doğar. Mahkemeye müracaatla bu hakkını talep eder.
Bir ailenin nafakası asli ihtiyaç olduğu için, aile rei- sinin iflası veya ekonomik zorluğa girmesi gibi etkenler- den dolayı, nafaka zafiyeti oluşmuşsa, borç ödemesinden önce, ailenin asli ihtiyaçları, müflisin malından öncelikle karşılanır. Daha sonra borçlar ödenir.
Aile fertlerinin zaruri ihtiyaçları olan eşyalar borç ödemek için satılamaz. Örneğin, elbise, kitap, aletler gibi aynı zamanda arazi ve ev gibi emlak da satılmaz.
Bir erkeğin, nafaka cinsinden malı olup ta, eşine harcama yapmaktan kaçınıyorsa veya nafaka temini için eşi piyasaya borçlanmış ise; (bakkala-kasaba vs) Bu bor- cu da erkek ödemek istemiyorsa, eğer eşi talep ederse, er- keğin malları mahkeme tarafından satılır. Satılma işlemi- ne karşı çıkan kocaya hapis yolu gözükür. Eşi istemedik- çe tutukluluk hali kaldırılmaz.
Tutuklu olduğu dönemde, ailenin nafaka temini Beytülmal’den karşılanır. Daha sonra erkekten tahsil edi- lir.
Hakikaten fakir olan erkek, eşinin nafakasını temin edemediği için tutuklanmaz. Fakirlik ispat edilirse beytül mal devreye girer.
Erkek gerçekten cimri ve fakirliğini ispat edemiyorsa, mahkeme, eşinin nafakasını temin konusun- da zorluk çıkarmamasını aksi halde tutuklanacağını ihtar eder.
Hâkimin takdiri veya eşinin rızası ile takdir olunan nafaka bedeli konusunda kefil istenebilir. Ancak erkek e- şini terk etmedikçe kefalet istenmez.
Bir bayan mahkemeye müracaat ederek, eşinin evi terk etme ihtimali bulunduğunu, kendilerini bırakıp kaça- cağını beyan edip, gelecek aylar için nafaka talep etse ve- ya eşi gittiğinde nafaka temininde kefil istese, Hâkim de- lillere bakarak kararını verir.
Ancak belli bir nafaka bedelini evine bırakmadan gurbete gitme hazırlığı yapan bir erkek için, eşi tekrar mahkemeye müracaatla kefil isteğini tekrar beyan ve talep eder.
Hâkim kefalet şartını, nikâh bitene kadar, eşler ha- yatta olduğu sürece, senelik, aylık gibi süre belirleyerek kefalet kararı verebilir.
Erkek bu süreler içinde nafaka ödemezse, kefil dev- reye girer. Ancak erkek gurbet dönüşü kendisinin eşine yetecek kadar nafaka bıraktığını ispat ederse, ikinci öde- meyi eşinden geri isteyebilir.
Bayan tüm bu şartlara rağmen, dilerse, eşinden na- faka için bir talepte bulunmaz. Dilerse alamadığı nafaka bedeli olan geçmiş alacaklarını bağışlar af yoluna gider. Başlangıçta belirlenen nafaka bedeli eşine ağır geliyorsa indirimde bulunabilir.
Hâkim tarafından veya karşılıklı mutabakat netice- sinde belirlenmeyen nafaka daha sonra istenmez.
Bir kadın eşinden, nafaka garantisi aldıktan sonra eşinin kurallarına uymak zorundadır. Meşru bir sebep olmaksızın izinsiz eş dost akraba ziyareti yapamaz. Ziya- ret ve gezmeleri alışkanlık haline getirerek ev işlerini ve sorumluluklarını askıya alamaz.
Kadın kendi mülkü olan evde müştereken ikamet ederken kocasını, benim mülküm diye evine almamak ve bu konuda ısrarcı olmak gibi bir huy edinemez…
Eşinin uygun gördüğü evde oturmamak; kocasının rızasını almadan mesleki kariyerini devam ettirmek, bu konuda ısrarcı olamaz…
Bayanın mesleği icabı gece ve gündüz işinde olma- sı; ev düzenin de bu sebeplerden dolayı karışması gibi ciddi problem oluştuğunda, bayan; yukarıdaki maddeler- den taviz vermediğinde, erkek nafaka yükümlülüğünden kurtulur.
Her türlü fiziki imkânlar sağlandığı halde kocası ile birlikte olmaktan kaçınan ve bunu alışkanlık haline geti- ren kadın, nafaka talebinde bulunamaz.
Bir kadın, evlilik başlangıcında mehrini almış olup, eşi de işi gereği şehir dışında görev alsa, hanımını götür- mek istediğinde kadın karşı gelse ve gurbete gitmese, na- faka talebinde bulunamaz.
Bir kadın, kocasının önceki hanımından olan ve henüz buluğ çağına gelmemiş çocuğu kabul etmediği tak- dirde, kocasından nafaka talep edemez.
Bir bayan, mehrini aldığı veya kocasına mehrini he- diye ettiğinde, kocası da buna karşılık dayalı döşeli bir ev imkanı sağladığı halde, bayan zifaf’tan kaçınsa, nafaka talep edemez.
Bayan, sosyal konumuna uymayan bir evde, Müs- lümanların çoğunluk olmadığı bir semtte ikamet etmek is- temese, bu konuda bayanın istekleri haklı bulunur ve nafakası kesilemez.
Bayan, eşinin izni ile kendi ana-babasının veya ak- rabalarının evinde süreli olarak kalsa, nafakası karşılanır.
Bir bayanla, evlilik öncesi veya sonrasında, fiziksel bazı özürler meydana gelse, bu özür nedeni ile cinsel ya- şamda problemler meydana gelse bile, nafaka kesilemez.
Erkek herhangi bir nedenle tutuklansa, hüküm giy- se, uzun süre evden ayrılmak zorunda kalsa, cinsel iktida- rı tükense bile eşinin nafakasını teminle yükümlüdür.
Eşler arasında çıkan geçimsizlik nedeniyle, kadın evini terk edip, yakınlarının yanına gitse, dönüşte nafaka hakkına sahip olur.
Erkek, evinin ihtiyaçlarını temin ettiği halde, kadın yemek yapmaktan kaçınsa, yemek için zorlanamaz. Hatta kadının kızlık dönemindeki aile ortamı aristokrat bir yapıya sahip ve öyle yetişmiş ise evine hizmetçi veya ahçı isteyebilir.
Bir kadının, evinin tüm ihtiyaçlarını karşılaması di- nen yükümlülüktür.
Cemiyet hayatı yaşayan, medeni ortamda birbirleri- ne bağlı eşlerinin uzun soluklu evlilik hayatı, karşılıklı sevgi ve saygıya bağlıdır. Tarafların karşılıklı sorumlu- lukları vardır. Bu sorumluluk hukuki ve ahlaki olmak ü- zere ikiye ayrılır.
Aile reisi olarak erkek, eşinin mehrini vermek, na- fakasını temin etmekle yükümlüdür. Kadın ise eşinin e- vinde bulunmak, meşru olan isteklerini yerine getirmekle hukuken sorumludur.
Erkek, eşi ile gayet güzel ilişki içinde olacak, arala- rında sınıfsal bir farklılık varsa, bu farklılığı hissettirme- den eritecek, mutlu bir aile ortamı oluşturacaktır.
Kadın, artık kendi evinin amiridir. Ev işlerini seve- rek yapacak, temiz, huzurlu bir aile ortamı oluşturacak, çocuğunun bakımını üstlenecek, ideal çekirdek aile tipini sağlamak için büyük gayret gösterecektir. Bu sıralanan görevler birer ahlaki sorumluluktur.
Bir kadın için, en büyük şeref; huzurlu bir ortam, mutlu bir aile oluşumudur. Cemiyet için, bu tanımlama içine giren bireylerden daha iyisi düşünülemez.
Kadın; baba evinin sosyal statüsünü yeni kuracakla- rı evlerinde bulamayabilir. Her şey anında ideal ölçülere ulaşacak diye bir kural yoktur. Bu nedenle zaman içinde giderilecek eksikliklerden dolayı taraflar, olgun ve ta- hammülü olmalıdır.
Allah Resulü (sav) efendimiz, Hz. Ali-Hz. Fatıma evliliğinde, iki genç evli çiftin vazifelerini belirlemiş, Hz. Ali (r.a) evin dışındaki tüm işlerle, Hz. Fatıma (r.a) ise evinin tüm işlerinden sorumlu tutulmuştur.
İslam Devlet Başkanının kızı, bu sorumluluklardan kaçmayıp, hayatı boyunca evinin tüm gereksinimlerini, yüksünmeden yerine getirmiştir.
Anne ve babalar varlıklı da olsa, hayatın bin bir tür- lü çilelerini düşünerek, evlatlarını asgari şartlarda geçine- cek şekilde eğitmelidir. Gün gelir, yüzlerce insana maaş veren el başkasının yanında maaş almaya başlar. Bu ne- denle, gafilâne hayat tarzı, öncelikle kız çocuklarımız için telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir.
Zenginlik ve fakirlik, göreceli bir kavram olduğu i- çin asl olan mütevazı bir yaşamdan sapmamaktır. Huzur- lu bir aile yapısı ancak bu sayede kurulabilir.