“Ey örtünüp bürünen (resulüm)! Gecenin yarısında, dilersen biraz sonra veya biraz önce, bir müddet için kalk ve ağır ağır güzel bir tarzda Kur’an oku.
Doğrusu biz sana; ( taşınması ) güç bir söz vahiy edeceğiz… Şüphesiz geceleyin kalkmak daha tesirli ve o zaman Kur’an okumak daha tesirlidir… Çünkü gündüzün seni alıkoyan işler vardır.
Rabbinin adını an! Bütün varlığınla O’na yönel… O doğu’nunda, batı’nında Rabbidir… Ondan başka ilah yoktur… Öyle ise yalnız O’nun himayesine sığın“ (El-Müzzemmil, 1-9)
Rabbimizden bu büyük teklifler, Resulullah sav efendimize yüce bir seslenişle başlar.
Gece kalkıp nafile namaz kılmasıKur’an okumasıAllah’ı zikretmesisadece Allah’a güvenmesieziyetlere sabretmesikendisini inkâr edenlerden güzellikle ayrılması gibi ilahi emirler özelde Nebî (sav) efendimizi, genelde ise bizleri kapsamaktadır…
Ayeti kerimede geçen “tebeddül“ kelimesinden maksat; Allahtan başka her şeyden özel ilgi ve alakayı keserek, ibadet ve zikirle O’na yönelmek; bütün his ve düşüncelerde Allah’tan uzak olmamaktır.
Bu manada; TESBİHAT (subhanallah) TEHLİL (elhamdulillah) TEKBİR (Allahu ekber) TEVHİD (lâ ilahe illallah) ve benzeri zikir kümeleri; NamazKur’an okumakilim öğrenmekAllah rızası için öğüt ve nasihatlar, zikrin muhtelif uygulamalarıdır.
Fahreddin Razi, “tebeddül“ ayetini tanımlarken; “ihlâs üzere olmakdünyevi muhabbetleri azaltmak ve Allah’ın rızasını istemektir“ ifadesini kullanmaktadır.
Resulü Ekrem efendimiz;
“Zikri kim korur ise, cennete girer“ buyurmuşlardır. Zikrullah vasıtası ile Allah ile olan iletişimin devamı,
yaşamın içinde sürekli Allah ismiyle beraber olunması, son nefeste aynı kelimelerin tekrarı ile bu dünyadan ayrılmak kolaylaşır…
Şüphesiz, meşgul olunan ismin sırrı ile sadece kelimeler değil, asıl kendisi ile ruhi bir bağ oluşur.
Zikrullah’ın orantısı ölçüsünde Allah; O kul’a umulmadık ihsanlarda bulunur. İ.Hakkı Bursevi, şöyle der:
“ Nefsini bil, O’nu unutma ki Allah’ta seni unutmasın O’nun hakikatini bildikten sonra kemalini tahsile çalış…”
Ankebut suresi ayet 45’de şöyle buyruluyor:
Allah ne yaptığınızı bilir..”
Kur’an-ı Kerim; Namaz ve zikir arasında kopmayan bir bağ kurmaktadır. Tahâ suresinde “Benim zikrim için namaz kıl” emrinde belirtildiği gibi namazın hikmet ve gayesi zikrullahtır veya zikrullah namazıdır.
Allah’ı zikretmek; “Beni zikredin ki, bende sizi zikredeyim“ ayet-i kerimesinde ki denklem neticesi Allah kullarını zikretmektedir. Bu anlamda namaz bir miraçtır.
İsmail Hakkı Bursevi, bu ayeti açıklarken;“Allah’ı zikretmek ibadetlerin en üstünüdür. Çünkü zikrin sevabı zikrin ta kendisidir. Bu nedenle namaz ve zikir özdeştir” demektedir.
Kutsi hadiste yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ben kulumun, Bana olan zannı yanındayım… Beni andığı vakit onunlayım… Eğer beni kendi nefsinde anarsa, Ben de onu öyle anarım… Eğer Beni bir topluluk içinde anarsa, Ben de onu, onlardan daha hayırlı bir (melek) topluluğu içinde anarım…” (Buhari-Müslim)
Kurtubi şöyle der; kulumun benim hakkımdaki zannı kelimesinin manası; Dua edince kabul olma düşüncesi – tevbe edince tevbenin kabul düşüncesi – ibadet edince mükâfat düşüncesi, Allah’ın vaadi neticesidir. Resulu Ekrem efendimiz:
“Kabul olunduğundan emin olarak Allah’a dua edin” diye emir buyurmuşlardır…
Resulullah efendimiz bir hadisi şeriflerinde; “Müferritler öne geçtiler” buyurdu bunun üzerine ar-
kadaşları;
“Ey Allah’ın Resulu müferritler kimlerdir?” diye sordular cevaben “Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlardır.” Buyurmuşlardır (Müslim)
Bu hadisi şerif gereği her fırsatı değerlendirip zikrullah ile zamanı değerlendirme koşulları oluşturulmalıdır… Medine dışından bir sahabi Resulullah s.a efendimizi ziyarete gelerek;
“İslamın emri bana ağır geliyor” diye bireysel bir şikâyet veya yakınma ile “bana bir şey emret de onunla ilgileneyim” işim kolaylaşsın diyor. Cevaben Nebî sav;
“Dilin Allah’ın zikriyle ıslak hale gelsin” buyuruyorlar. (Tirmizi)
İbadette zorlanan bir şahsın, zikrullah ile meşguliyeti zaman içinde diğer ibadetleri de kolay yapıp her birinden ayrı ayrı zevk almasına sebeb olacaktır.
Zikrullah, diğer ibadetleri zevkli kılan bir uğraştır… “ Sabah akşam Rabbinin adını an” ayeti kerimesinde;
Tesbih ve secde’nin aslı Resulullah olduğuna göre emir, süreklilik içindir…
Hz.Aişe annemizin “Resulullah vakitlerinin tamamında zikrullahdan gafil olmazdı” (Müslim) şahitliği, efendimize emredilen ayetler doğrultusundadır.
Resule emir, aynı zamanda müminlere emirdir bu nedenle, Nebî sav efendimiz; ümmetini Zikrullah’a teşvik etmişlerdir. Hadisi şeriflerinde;
“Zikrullahtan daha üstün bir sadaka yoktur” “Allah’ı çok zikreden kimse nifaktan uzak olur” “Zikrullah kalplerin şifasıdır.”
“Zikrullah Allah’ı zikreden bir dil’e, şükreden bir kalbe imanınızda size yardımcı olacak mümin bir hanıma sahip olun” buyurmuşlardır… (Kenz-ül ummal)
Ayet ve Hadis-i şeriflerden anlaşılacağı gibi mümin bir bireyden istenen, düzenli olarak Allah ile olan kalbi bağlantıyı kesmemektir.
“ Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir” (El Hadid -41)
“Biz insanoğluna şah damarından daha yakınız” (Kaf – 50)
Âyeti kerimeleri Allah ile kulu arasındaki iletişim kopukluğunun mümkün olamayacağının delilidir.
Kur’an sürekli zikrullah önerirken sayısal çoğunluk belirtmiyor, az bile olsa sürekli iletişim emrediyor. Böylece insan sürekli unutan olmaktansa, sürekli hatırlayan bir konuma yükselmiş olacaktır.