Mehmet Hüsrevoglu:   "CUMHURİYET DÖNEMİ DEVRİMLER VE DİNDARLAR" Kitabı Sayfa İçeriği

Mehmet Hüsrevoglu

Bu Sayfayı Paylaş; Bu sayfa 1114 Kez görüntülendi.

YENİ HÜKÜMETE KARŞI ANADOLU İSYANLARI

            Hilafet’i kurtarmak için başlayan İstiklal savaşı, zaman içinde giderek, Halife‘yi yok etme niyeti belirince, ülke sathında tereddüt ve huzursuzluklar baş göstermeye başlamıştır.

            Kurtuluş savaşı komuta heyeti artık nihai hedefe ulaşıldığına kanaat getirince, Cihad söylemi terk edilmiş, Halifeye karşı beslenen gizli muhalefet açığa çıkmıştır…

            Artık Mustafa Kemal paşa’nın Hilafet ve saltanat karşıtlığı konusunda beyanları sıkça işitilmeye başlanmıştır.

            Şeriat’a muhalefet, Halifeye ihanet gerekçesi ile Konya Bozkır halkı, Ankara hükümetini tanımadığını ilan ettiğinde, Ankara hükümeti bölgeye asker göndermiş ve isyan kanlı bir şekilde bastırılmıştır.

            Bu elîm olaydan sonra bölge halkında huzursuzluk had safhaya ulaşmış baskılar neticesi 22 kasım1920 ‘de bu kez Konya’da ayaklanmalar başlamıştır.

            Konya’nın Çumra ilçesinde, Halife ya bağlılık beyanı için sokağa çıkan Delibaş Mehmet efendi önderliğindeki beş yüz kişilik bir grup; “…Padişahım çok yaşa…” tezahüratları ile hükümet güçlerini yarın saatlik bir süre içinde etkisiz hale getirmişlerdir…

            BU isyan kısa sürede Konya nın tüm ilçelerine sıçradı… Ankara hükümeti isyanı bastırmak için içişleri bakanı Refet Bele’yi görevlendirdi…

            Hilafet ve saltanat’a bağlılıklarını beyan edenler, kısa süre içerisinde Konya merkezde, Ordu komutanı Avni paşa’yı esir aldılar… Bölgede isyanın büyümesi, yerel idarenin ele geçirilmesi, bölgede Hilafet ve saltanat’a bağlılığın tipik göstergesiydi…

            Konya bölgesinde, Hilafet ve saltanat’ı korumak amaçlı isyanın büyüklüğü nedeniyle Ankara hükümeti olay üzerine yoğunlaştı…

            Mustafa Kemal paşa, ayrıntılı raporlar alıp, bölgeye çok büyük bir askeri kuvvet aktararak isyan, acımasız bir şekilde bastırılmıştır…

            Bölgede, anında istiklal mahkemesi kuruldu… Öldürülen bölge halkının dışında yakalanan, suçlu-suçsuz-kadın-çocuk her kesim tutuklandı…

            Tutuklamalarda abartı çok fazla olunca, hapsedilecek yer kalmadı… Sanki tüm Konya halkı, Hilafet yanlısı, mürtecî suçlaması ile tutuklanmıştı…

            Konya ve civarında on adet dîvân-ı harp, iki adet İstiklal mahkemesi kurulup göreve başladı…

            Sadece Konya ve Bozkır civarında 805 kişi Hilafet ve saltanat yanlısı diye İDAM edilmişlerdir.

            İsyancı diye suçlanan şahısların evleri yağmalanmış, sakallı ve sarıklı şahıslar suçlu görülerek yargılanmışlardır…

            Konya civarında sayısal olarak çatışma ve idamlardan oluşan insan kaybı, beş bin civarındadır.

            Sadece Konya ile sınırlı kalmayan başkaldırı hareketleri yurdun her tarafına sirayet etmeye başlamıştır.

            Konya, yıllarca Hilafet ve saltanat’ı savunan şehir olarak cezalandırılmış yatırım yapılmamıştır.

            Konya isyanı ile birlikte, Ankara hükümetinin Hilafet ve saltanat’ı kaldıracağı endişesi taşıyan halk;

            Batı Anadolu bölgesinde: Bolu--Düzce-Adapazarı--Manyas--Susurluk--Gönen, İç Anadolu bölgesinde Yozgat ve civarında isyan hareketleri başlamıştır. Doğu illerimizde ise şeyh Said isyanı, üzerinde akedemik çalışma yapılacak kadar önemlidir.

            Batı isyanlarının büyük bir kısmı, Çerkez Ethem komutasındaki kuvayı seyyâre tarafından bastırılmıştır…

            Yozgat’ta; Halife ve saltanat’a bağlı olduğunu beyan eden ve kısmen mini bir devlet kuran Çapanoğlu ailesinin, Ankara hükümetin tanımaması, yeni hükümeti kökünden silip süpürecek kadar önemli görülmüştür.

            Yozgat isyanını bastıracak güç ve takatlerinin olmadığını açıkça belirten İsmet paşa, İlerleyen aylarda düşman olacağı Çerkez Ethem’den yardım istemiştir.

            Batı cephesini bırakıp, Ankara hükümetinin çağrısı ile Yozgat’a; Hilafet ve saltanat yanlısı, asırlardan beri Halife’ye biat etmiş, Yozgat ilini kurmuş, Çapanoğlu ailesi ve bağlılarını imha etmek için yola çıkmıştır…

            Yaklaşık dört bin kişilik silahlı ordu, onlarca top ve ağır silahlarla Yozgat’a gelen Çerkez Ethem, Çapanoğlu sülalesinin tamamını ve taraf olmamış masum insanları öldürmüş ve Çapanoğlu ailesinin tamamının evlerini yağmalatıp yakmıştır… Yağma işi de abartılarak sanki Haçlı seferi gibi şehrin çoğu evleri ve iş yerleri de nasibini almıştır…

            Öldürülen yüzlerce masum halkın yanında, on iki kişiyi şehir meydanında idam ettirmiş, çok ağır ve zalimce nitelenebilecek bir bilanço ile isyanı bastırmıştır…

            1. Meclis kurulduktan sonra, yeni hükümet ile uyuşmayan ve hain ilan edilen Çerkez Ethem mazlum konumuna düşmesine rağmen, Halife ye bağlı olmaktan başka bir suçu olmayan insanlara yapmış olduğu zulüm ve cinayetlerden dolayı, Kamu vicdanında yer edinememiş, itibar elde edememiştir…

            Genel kanaat olarak; Yozgat ilinin gelişmediğinin birinci nedeni, Çerkez Ethem ve arkadaşlarının, şehri yağmalayıp Yozgat ekonomisini çökertmesi iddiası hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

            Henüz Cumhuriyet ilan edilmeden, kurucu meclis içinde ideolojik farklılıklar dışa vurmuş, Batı yanlısı olan veya muhafazakâr kesim, ayrışmaya başlamıştır…

            Mustafa Kemal paşanın Batı yanlısı olma tercihi daha önceden planlanmış bilinçli bir tercihti… Kurtuluş savaşından önce zihinde planlanmış olan tercihler, savaş sonrası hayata geçirilmeye başlanmıştır.

            Osmanlı ve Hilafet makamına saygısı olan, bu kurumların devam etmesini düşünen komutanlar tasfiye edilmiş, bu dışlama ve yok etme operasyonları 1920 yılından itibaren on yıl sürmüştür…

            İlk tasfiye edilen asker; Kuvayı seyyare komutanı Çerkez Ethem ve kardeşleri olmuştur.

            İkinci büyük tasfiye; Terakkî perver Cumhuriyet fırkası kurulması ile başladı…

             Mustafa Kemal paşanın en yakın arkadaşları için gerçekleşmiş ve düzmece bir suikast ihbarı ile (İzmir suikastı) bir kısmı idam edilmiş diğerleri ise canlarını zor kurtarmışlardır…

            Kurtuluş savaşının bir numaralı askerî gücüne sahip, Kâzım Karabekir paşa idamla yargılandı… Yıllarca gözetim altında yaşadı…

            Ali Fuat Cebesoy paşa, idamla yargılandı, gözetim altında yaşadı…

            Câfer Tayyar paşa, idam’dan döndü, gözetim altında yaşadı…

            Refet Bele paşa, idamla yargılandı, gözetim altında yaşadı…

            Kurtuluş savaşının seçkin komutanlarından Rüştü paşa, bir köşeye çekilmiş olmasına rağmen asıldı… Niçin idam edildiğini kimse anlayamadı…

            İlk dönem Başbakanlık yapmış, Rauf Orbay asılma ihtimaline karşı yurt dışına çıktı, on yıl ceza aldı.

            Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçerken annesini emanet ettiği İsmail Canpolat idam edildi…

            Lozan’da İsmet paşa ya teknik bilgi anlamında büyük yardımları dokunan Maliye bakanı Cavit Bey idam edildi…

            Mustafa Kemal paşa’nın Cephe ve sofra arkadaşı,  Albay Ârif bey idam edildi… Sarı Edip efe idam edildi…

             Bu tasfiye hareketini, bir suikast hazırlığından öte, bir hesaplaşma ve aynı kulvarda olmama cezası olarak düşünmek mümkündür…

            Osmanlı ve Hilafet yanlısı olmasa bile bu mevcudiyete saygı ile bakan ekip tasfiye edildikten sonra artık sıra kurumlara gelmiş oldu…

            Belirli sıralama dâhilinde, Osmanlıya ait var olan kurum ve kavramlar için ret politikaları üretilmiş, yeni batı tipi yapılanmaya gidilmeye başlanmıştır…

            Birinci meclis, kuruluş çalışmalarını tamamlayıp, kanun yapma aşamasına gelindiğinde,vekillerin ayrışması artık net olarak belirdiğini belirtmiştik, bu ayrışma iki muhafazakâr vekilin öldürülmesi ile neticelenmiştir…

            Yeni sistemde hâkimiyet, Batı yanlısı oyun kuruculara geçmiş oldu… Muhafazakâr kanadın mağlub olmasını kısaca şöyle izah etmek mümkündür…

            Birinci dünya savaşından itibaren dokuz yıl süren savaşlar neticesi, koskoca dindar bir nesil yok olmuştur… Bu savaşa; “ Medreseliler savaşı…” veya “.. Yedek subaylar savaşı…” ismi verilmesinin sebebi, seçkin zümrenin şahadet şerbetini içmesinden dolayıdır.

            Hilâfet- - Dîn-ü devlet YOK olacak diye, eğitimli genç kuşak, milleti ile beraber savaşa koşmuş, ön saflarda ve bütün cephelerde savaşıp şehîd olmuşlardır…

            Savaş kaçkını denebilecek bir kısım yerli ve batılı azınlık cephe gerisinde işgal kuvvetleri ile güç birliği içinde bulundular…

            Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, savaş kaçkını iş birlikçilere AF ilan edildi… Büyük bir kısmı yeni bürokratik yapılanmaya dâhil oldu… İslam karşıtı eski işbirlikçiler bir anda yönetici olunca, artık yeni sistemin bürokrasi’si bu kesimden sorulur oldu…

            Bürokratik yapılanma, İslam karşıtlığı ile maruf olan kadrolarla takviye edilirken, daha önce tasarlana batıcı sistemin inşâ faaliyeti daha da kolaylaşmıştır…

            Yeni yapılanan sistemde, bünyeden atılması gereken iki ur belirlenmiş oldu: Bunlar Gericilik ve Bölücülük olarak isimlendirildi…

            MİLLET kelimesi, aynı Dîn’e mensûp olanlar anlamına kullanıldığı için, toplum içinde Millet-i Osmaniye’den olmak demek, bireylerin kendilerini Müslüman olarak tanımlamaları anlamına gelmektedir.

            Doğal olarak toplum içinde belirleyici her türlü yazılı ve sözlü kurallar İslâmî değerler taşıyordu…

            Başta Mustafa Kemal paşa olmak üzere, yeni sistem kurucuları, İslami değer ve kanunlarla çağdaş olunmayacağına inanıyor ve “… En hakiki mürşit ilimdir…” diyerek, İslami referansları kabul etmiyorlardı.

            Bölücülük ise yeni Türkiye için ikinci büyük sorun olmaya başlamıştı…12 milyon nüfusa sahip ülkenin yarıya yakını göçler sebebi ile Balkan ve Kafkas kökenli olmuş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Ermeni tehcirinden sonra boşalmış, Kürt nüfus bu bölgelerde çoğunluk haline gelmişti…

            Anadolu topraklarında tüm etnik grupları birleştiren unsur İSLAM olması gerekirken, yeni devlet laiklik ilkesini tercih ederek, ortak payda olan İslam aidiyeti bir anda geçersiz sayılmıştır…

            Müslümanlık ortak çatısı yerine yeni bir kimlik olarak TÜRKLÜK icad edildi… Değişik ırklar koalisyonu olan Anadolu toprağında Türklük şemsiyesi altında toplanılması zaruri kılındı…

            Bu yeni oluşumun ifadesi olarak : “...Ne mutlu türküm diyene…” vecizesi, resmi görüş oldu…

            Dikilen yeni giysi, topluma zorla giydirilmeye çalışıldığı için ülke toprağında isyanlar çıkmaya başladı… İstiklal mahkemeleri, çıkan isyanları bastırmak için kurulan ölüm makineleri olmuştur…

            Müslümanlık, yeni rejim için, birinci öncelikli tehdit olarak algılanmış, din dışı çağdaş yaşam biçimi esas alınmış, ülke sathında savaşlar neticesi, kayba uğrayan din adamı eksikliği doldurulmadığı için bu geçişi kolaylaştırmıştır…

            Saltanat’ın kaldırılmasından sonra, (1 kasım 1922)  Dînî değer taşıyan tüm kurumların kaldırılmasına sıra geldi: Halifelik makamının kaldırılması- - Tevhid-i tedrisat kanunu’nun kaldırılması - - Anayasa dan; “…Devletin dini İSLAMDIR…” ibaresinin kaldırılması- - Vakıf-Tekke-Zâviye’lerin kaldırılması,İbadet ve Kur’an dilinin Türkçe olması konusunda alınan kararlar- - Hayata geçirilmeye başlanmıştır…

            Türkçe Kur’an konusunda ilk uygulama, Göztepe camiinde başlatılmıştır. İmam Cemalettin, Türkçe Kur’an meali ile ilk vakit namazını kıldıran şahıs olmuştur…

            1920 yılında itibaren başlayan dinî değerlerin, günlük hayattan silinmesi operasyonları 1930’lu yıllara, ezan yasağına kadar devam etmiştir… 

            1928 yılında İsmail Hakkı Baltacıoğlu ; “ Dini ıslah beyannamesi   “ adı altında yeni bir “  TÜRK DİNİ “ icad edilerek, hayata geçirilmesi için meclis’e resmî teklifte bulunulmuştur…

            Bu teklifte; Kur’an-ı kerimde ki hüküm ayetleri hüküm âyetleri çıkarılacak, Camilere sıra konulacak, Ayakkabı çıkarılmayacak, Ezan ve İbadet dili Türkçe olacak, Piyano eşliğinde cemaate müzik eğitimi verilecek, ilahiler dinletilecektir…

            Hrıstiyan öğretiyi değiştiren LUTHER gibi, Ankara İlahiyat fakültesinden, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve ekibi, Türk İslamı, diye adlandırılan yeni bir dinî yaşam biçimi sunmak için akademik çalışmalara başlamış, Mustafa Kemal Paşa’da bu konu üzerinde titizlikle durup teklifleri değerlendirmiştir…

            Toplum içinde içten içe infialler patlama noktasına gelince, proje kısmen askıya alınmış Türkçe ezan ile yetinilmiştir. Bu ülke topraklarında Âlimler’in şehadeti veya idamı nedeniyle oluşan boşluk Reformist din eğitmenleri tarafından doldurulmuştur.

            Reform’lara alışamayan kesim ise İstiklal mahkemeleri ile terbiye edilmiştir. Onuncu yıl marşında dile getirildiği gibi “…Bu Cumhuriyet, kan’la kurulmuştur…” İspatı ise istiklal mahkemeleridir.