Mü’minlere ihtar!
İslamla şereflenmiş, Allah ve Resulu yolundan ayrılmayan bir kısım mü’minlerde, refah artınca gevşeklik ve tembellik oluşma ihtimaline karşı Allah inananları Hadid suresi 16. Ayette, şöyle uyarıyor.
Bu azarlama, Allah’ın büyüklüğü azameti zikri önünde sorgusuz sualsiz itaat etmeyi emrediyor…
“Bu teşvik ve azarlamanın yanı sıra ilahi emirlere uymayıp, kibirlenip kasılmanın veya gecikmenin sonuçları bildirilerek zikrullah ile çalıştırılmayan kalbin nasıl kararacağı, Allah’ın zikrinden uzak kalıp, Hakka boyun eğilmediği vakit nasıl katılaşacağı açıklanıyor.
Kalplerin katılaşmasından sonra fasıklıkdan başka ne gelebilir ki… Fasık kelimesinin anlamı: “Allah’ın zikrinden ve fikrinden uzaklaşmış mü’minler değilmidir?..”
Mü’minlere yapılan bu uyarı, temelsiz bir öğünme ve büyüklük taslamanın öldürdüğü kalb’lerde; İlahi sorumluluk bilincinin yeniden canlanmasına teşviktir.
Mekkede iken, konum itibari ile büyük zorluklar çeken aç kalan, geçim temininde zorlanan bazı Müslümanlar hicretten sonra bol rızık ve nimete kavuştular….
Bu durum dünyevi arzularının çoğalmasına ve kısmi gevşemeye neden oldu.
Bu âyet vahyedildiği vakit; Hz. Ebubekir ve beraberindekiler hüngür hüngür ağlamaya başlayıp, ayetin muhatabı olmamak için Allah’a sığınmışlardır.
İnsanoğlunun kalbi değişkendir, hemen unutur, hemen canlanır. “Allah’ın zikrinden uzaklaşınca kalp katılaşır, nûru azalır, körelir ve kararıp söner… O halde gönüllerin huşû ve huzur içinde olabilmesi için; Zikrullaha devam konusunda uyarılmaları gerekmektedir.
Zikir kalbi inceltir. Huzur huşu ve manevi lezzet oluşmaya başlar. Emir ve yasaklar kolaylaşır. Ayeti Kerimede ölü topraklara nasıl can verildiği örnek olarak beyan edilirken, Kur’an eğitimi ve zikrullaha devam etmek, tıpkı ölü toprak gibi katılaşmış kalpleri de canlandıracaktır…
Zikrullaha devam ederken oluşan huşû hali, emir ve yasaklara uyup, Kur’an’da kurtuluşa erişilmesi için mü’minlere yapılan uyarıları dikkate almaktır.
Mekke döneminde Sahabe-i kirâm, müşriklerin her türlü eziyet ve baskılarına; Zikrullah’a devam ederek, Allah… Allah… Allah… nidâları eşliğinde sabretmişlerdir…
Bilal-i Habeşi ve işkencede şehit olan nice arkadaşlarının hayat hikâyeleri binlerce yıldır unutulmadı ve unutulmayacaktır.
El-münafikun suresi ayet 9 da mü’minler şöyle uyarılmaktadır;
Mal ve evlat, iki önemli nimettir… Uyanık bir kalb sahibinin elinde olmaz ise insanoğlunu, manevi makamlardan alıkoyan ve dünyevi lezzetlerle oyalayarak aldatan imtihan aracına dönüşebilir…
Allah; bu önemli iki nimeti, insanın yaratılış gayesini unutup zikrullahtan vazgeçip dünyevi haz ve lezzetlere gark olsunlar diye değil;
“ Yeryüzünün imarıyla hilafet vazifesini yerine getirsinler diye vermiştir.”
Yaratılış gayesini unutup, zikrullahtan yüz çevirenler, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Müfessirlerin ortak görüşüne göre bu ayeti kerime; Mü’minler için en önemli uyarıcı ayetlerden biridir ve bu ayetden çıkan hüküm şudur:
“Bir müslümanın üzerine FARZ ve VACİP olan hükümleri terk etmeye sebep olan, her ne olursa olsun tüm meşgale ve ilgi alanları HARAMDIR.”
Allah’ı unutan kimse, kendisini kaybetmiş sıradan bir yaratıktan farklı değildir.
Müslümanlar zikrullaha devam ettikce Allah c.c bu zikre karşılık verecek, onların zikirlerini yücelterek, Allah katında seçkin bir yere sahip kılacaktır.
Allah’ı ÇOK AZ zikreden insanın, münafıklık izi taşıdığı şu ayeti kerimede belirtilmektedir: Nisa, 142
İnsanoğlu yaşamında, birinci önceliği maddi kazanım ve çıkar ilişkisine verip, ibadet ve zikrullahı unutursa Dünya ve Ahirette zor anlar yaşaması kaçınılmazdır.
İ. Hakkı Bursevi yukarıdaki ayeti kerimeyi yorumlarken;” Kalbte Allah’ı zikir, O’ndan korkmak, emir ve yasaklarına uymaktır.
Lisan ile zikir; Kur’an okumak tesbihat, elhamdülillah, Allah’u ekber gibi meşhur zikirleri dilinden eksik etmemek, dinî ilimleri öğrenmektir…
Beden ile zikir; Farz ve nafile namazlar, Hac, Umre, farz ve nafile oruçlardır.” Demektedir…
Münafık; Kendisine bahşedilmiş güzelliklerle böbürlenen ona sahiplenen ve bu değerlerin Allah’tan değil kendi kazanımı ile oluştuğunu iddia eden şahıstır.
Mal, evlat, şöhret, makam, çevre ve diploma ile kibirlenip, yaşamlarını sadece ilgilendikleri alan zannedenler manen ciddi tehlike altında olanlardır.
Eğer bu benzerlik müslümanım diyen bir şahsa sıçramışsa, zarara uğrayanların ta kendileri olacaktır.
Zikrullahı terk eden veya bir yaşam boyu insanlık ödevinde tembellik edenler;
El-araf suresi ayet 205 te şöyle uyarılmaktadır: