“Kim o çok esirgeyici Allah’ın zikrinden göz yumarsa biz ona şeytanı musallat kılarız. Artık bu, onun bir arkadaşıdır.” (Zuhruf, 36)
Kalbini Allah’a uzaklaştıranların yolu şeytana ulaşır. Şeytanla arkadaşlık neticesi kötülükler şirin gözükmeye başlar.
Şart ve cevap içeren bu ikili kural, Allah’ın değişmez çoğulcu ifadesini dile getirmektedir. Şartın cevabı oluşursa netice kendiliğinden tahakkuk etmektedir.
Bir arkadaşın yapabileceği en büyük kötülük, dostunu doğru yoldan alıkoymasıdır.
Müfessirler bu ayeti yorumlarken;
“Şeytanın insana musallat olmasının sebebi, Kur’an’ dan yüz çevirmesinden dolayıdır.
Ayeti kerimedeki zikirden maksat Kur’an’dır… Zikrin Allah ile bağlantısı ise Allah’tan umumi bir
rahmet olduğu içindir.
Allah’ı unutan ve onunla iletişimi terk edip nefsin arzularına hayâsızca boyun eğen kimseye Allah, yaşam boyu kendisine vesvese veren bir şeytan musallat eder” demektedirler…
Şeytanın bir şahsa musallat olması, Kur’an ve Sünnete yüz çevirmesinin bir bedelidir.
Zikrullah’tan yüz çevirmenin bedeli Kur’an-ı kerimde şöyle beyan edilmektedir:
Cenabı Allah ile bağını koparan, engin rahmetinden alakayı kesen, ceza gününden korkmayan, sevabını murad etmeyen bir insanın hayatı ne kadar bolluk içinde geçerse geçsin aslında manevi sıkıntı ve tatminsizlik içindedir…Kur’an ve zikrullah’tan yüz çevirmenin bedeli net olarak DAR bir geçim olarak beyan edilmiştir…
Her şeyden önce Allah’a teslim olamama ve ona güvenememe problemi şahsı yer bitirir. Kararsızlık, kuşku ve dengesizlik hayatının ayrılmaz parçaları olmuştur… Doğrusu; “Allah’a sahip olan, neden mahrumdur? Allah’tan mahrum olan neye sahip olabilir?”
Bu darlık; Ekonomik yaşam standardı veya tatminsizlik, kabir azabı olarak veya âhirette şefaatten mahrum kalma bahtsızlığı olarak izah edilebilir.
Dünyada ekonomik sıkıntı çekmek fakirlik anlamına değil, ne kadar zengin olsa bile âhiretten ümidi olmayıp kendisine verilen nimetleri daima az görerek ruhen tatmin olamamaktır…
Kazanılan servet’ten hayırlı bir yatırım için bir aktarım söz konusu olmaması, hayır hasenat kapılarının kapanması, paranın hayra nasip olmaması, dar bir geçim olarak izah edilebilir
Zikrullah kalplerin rahmet anahtarıdır ondan yüzçevirmek kalbin kapısını kapatmaktır.
Resulullah sav efendimizden, Zikrullahtan yüz çevirmenin bedelinin ne kadar ağır olduğunu Haris Bin Avf’ın aktarımı ile şöyle öğreniyoruz:
Nebî sav efendimiz, mescid’te arkadaşları ile oturmaktaydı bu esnada üç şahıs oturanlara doğru yöneldi. İkisi Resululllah (s.a.v)’ın karşısında ayakta durdular biri halkada boşluk buldu hemen oturdu… Diğeri halka dışında onların arkasına oturdu… Üçüncüsü ise geri dönüp gitti…
Resulullah s.a.v efendimiz sohbetlerini bitirince şöyle buyurdular:
“Şu üç şahıs’tan size haber vereyim mi? Bunlardan biri zikrullah için geldi. Allah ona merhamet etti… Diğeri zahmet vermekten utandı, Allah’ta onu mahrum bırakmaktan utandı… Bir diğeri zikirden yüz çevirdi, Allah’ta ona mağfiret etmekten yüz çevirdi…”(Buhari-Müslim)
Zikirden yüz çevirenlerin cezasının çetin bir azap olduğu, Cin suresi ayet 17 de şöyle belirtiliyor:
Zikirden yüz çevirmek demek; Ona ibadet etmekten kaçınmak, Kur’an’dan emredilene karşı gelmek, tevhid’den (Allah’ın birliğinden) şüphe etmek anlamlarına gelir.
Mal ve rızık bolluğu içinde yaşayan bir kısım insanlar bu varlığın kendilerine özel olarak bahşedildiği veya kendilerinin bu serveti yoktan vâr ettiklerini iddia ederler…
Bugünlere gelmek için mevcut oluşumları tırnağı ile kazıdığını ve sadece kendi çaba ve gayreti ile bu düzeye geldiği vehmine kapılırlar…
Hâlbuki insanoğluna bahşedilen her şey Allah’ın takdiri ile oluşmuştur… Takdire inanmayan, gücü kendinde görür… Bu düşünce o şahsın İslam kimliğini yok eder…
Ekonomik siyasal her türlü güç; kuvvet, zenginlik, bilişim ve benzeri özellikler insanı azgınlık ve gösteriş temayülüne itebilir. Sınırsız bir israf yahut tam tersi nefsinden başkasına karşı mutlak cimrilik meydana gelebilir…
İnsana bahşedilen ve sonradan kazanımı olmayan güzellik nimeti, hayaller peşinde koşmaya, gurur, şımarıklık ve günaha düşmeye vesile olabilir.
Zekâ nimeti başkalarının değerlerini hayat tarzını küçümsemeye, kibir gibi ölümcül bir virüse yakalanmaya neden olabilir. Allah tarafından hediye edilen ve sonradan kazanımı olmayan bu ve benzeri değerlerin kıymetini bilmek ve şükretmek bir insanlık borcudur.
Varlık ve bolluk ile imtihan sonucu, Allah’ın zikrinden yüz çeviren gafiller için artık ayeti kerimede belirtilen “çetin bir azap” , hak edilmiş bir ceza olmaktadır.
Resulullah sav efendimiz; Zikrullah ile meşgul olmayan bireylerin, imanî değerlerinin zayıfladığı, zamanla köreldiğini ikaz ederek şöyle buyurmuşlardır:
“ Allah’ın azabından insanları kurtaracak şey ancak zikrullahtır ” (Tirmizi)
Kur’an-ı Kerim’de; “ Eğer gerçekten mümin iseniz” ihtarı ile başlayan birçok uyarı ayeti vardır.
Resulullah efendimiz; “Bir insan mümin olduğu halde içki içemez, hırsızlık yapamaz, zina edemez” buyurmuşladır…(İ. Mâce)
İhtar ve kurallar neticesi müminlerin gafletle iç içe olamayacağını, daima Kur’anî ölçü ile hayatını düzenleme zarureti olduğunu öğreniyoruz. Yine Resulullah sav efendimiz;
“Allah’ım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa, nefsimle baş başa bırakma” (A.Hanbel) diye dua etmeleri, tüm müminleri kapsadığı için hiçbir nimet, şöhret, kuvvet, servet gibi geçici değerlerin etkisi ile zikrullahtan yüz çevrilemez.
Asli hüviyetimizden ödün vermeden, önce iman sahibi bir birey olduğumuzu unutmayıp, zikrullah ile bir ömür geçirmek boynumuzun borcudur.